– Ben, seni Sarayın içini gezdirmeden buradan gitmem. Taaa Çin’den gelmişsin, gezip görmeden olmaz!
– Gişedeki bilet kesen kadın sadece müzeyi gezebilirsiniz, dedi.- Sen bana bırak, ben seni Topkapı Sarayının içini gezdirecegim. Cep telefonuma dün indirdiğim bir uygulama bu sorunu çözer. Cep telefonumda yüklü uygulamayı aktif hale getirdim. Şöyle kimsenin olmadığı tenha yere geçelim. Ver elini bana. Söylediklerimi Çince tekrar et!
– Bir, iki üç
– Yī, Èr, Sān ( 一,二,三 )
El ele , göz göze, görünmez oldu, iki sevgili. Gökyüzünde gökkuşağı; bir ucu İstanbul’da, Topkapı Sarayında, diğer ucu Beijing, Yasak Şehirde…Sarayın padişahların, vezirlerin, nazırların, ulemaların dolaştığı loş ve nemli koridorlarında dolaşmaya başladılar. İkisi de heyecanlı, biraz ürkek, elleri birbirine sıkı sıkı kenetlenmiş kimi hücrelere hayretle bakarak ilerliyorlardı.
– Ne kadar sade ve küçük hücreler değil mi? Köşede bir döşek, yerde halı, duvarlarda kilimler ve yere serili seccade. Tarih kitaplarında okumuştum. Şaşırmadım. Ya sen? Yasak Şehirde odalar nasıl acaba?
– Bizim imparatorlar şatafat içinde yaşarlardı. Sarayın içi ipekli örtüler, perdeler, rahat ve huzurlu bir ortamda klasik Çin müziğinin etrafa yayıldığını bir hayal et.
– Görmek isterdim.
– Çok istiyorsan beni takip et, götüreyim.
İkisi heyecanla, gökkuşağı köprüsünde güle oynaya ilerlediler. İmparatorun çalışma salonuna ulaştılar. Derinlerden gong sesi geliyor, koridorlarda dolaşan musiki sesi kulaklarını dolduruyordu. İkisinin de gözleri sevgi dolu parlıyor, birbirlerinin ellerini sıkı sıkı tutuyorlardı.Bahçedeki ağaçların rüzgarda salınması, havuzda akan suyun şırıltısı onlara huzur veriyordu. Mutluydular zira yasak şehrin ziyaret edilmesi çok özel izine bağlı odalarını, koridorlarını geziyorlardı. Bir odada küçük bir prensin ağlama sesini duydular. İmparatoriçe çocuğunu kucaklamış teselli ediyordu.
– Çince ne diyorlar? Bana da anlatsana.
– İmparatoriçe, yazı takımındaki mürekkepi yanlışlıkla değerli Türk halısına döken veliaht prense, halıyı satan tacirle görüştüklerini, mürekkep lekesini çıkaracaklarını, üzülmemesini söylüyor.
– Buna ben de sevindim, herhalde yere serili olan , rengarenk çiçek motifleri ile dokunmuş olan bu halı olmalı.
– Biz Çinliler Türk halılarına çok değer veririz, biliyor musun.
– Gel , Topkapı sarayında sana neler göstereceğim, çok şaşıracaksın.
Güle oynaya, sevgiyle türküler, Çin şarkıları söyleyerek gökkuşağı köprüsünde geri döndüler. Topkapı sarayının çok sıkı güvenlik önlemleri ile korunan, çok önemli misafirlerin ziyaretine açık büyük salonuna girdiler. Duvarlarda, raflarda ve camlı büfelerde yüzlerce Çin vazosu sergileniyordu.
– Dünyadaki en büyük Çin vazosu koleksiyonundan biri, Topkapı Sarayında bulunmakta. Padişahlarımız Çinden gelen bu vazolara çok önem verirler, gözleri gibi korurlardı.
Koridordan gelen ney sesi ikisinin de dikkatini çekti. Müziğin geldiği hücreye girdiklerinde, şehzadelerden biri huşu içinde ney üflüyordu. Duygulandılar, sessizce uzaklaştılar. Cep telefonuna gelen mesaj , ikisini de bu rüya aleminden çıkardı.
– Annem, Pekin ördeği fırında, yarım saate pişer, yaprak dolması hazır, künefeyi siz gelince şerbetliyeceğim. Eve ne zaman dönersiniz? İkinizi de özledim, mesajını yollamış. Ne yapalım?
– Bekletmeyelim, ayıp olur, hemen geliyoruz, mesajını atalım.
Saraydan dışarı çıktılar. Sakin bir köşeye çekildiler, el ele, göz göze, sevgiyle bakışıyorlardi.
– Sevgilim, dediklerimi Çince tekrar eder misin?
– Dört, beş, altı
– Si, Wǔ, Liù ( 四, 五, 六 )
Yeniden görünür oldular. Hayal gibi bir geziden, yeniden dünyamıza geri geldiler. Çocuk kız arkadaşına fısıldadı:
– Seni seviyorum!
Sevgilisi cevapladı:
– Wǒ ài nǐ ( 我爱你 )
04.12. 2025 İstanbul 10 – 12 yaş, Masal